İçeriğe geç

Laiklik ilkesi ne zaman geldi ?

Laiklik İlkesi Ne Zaman Geldi?

Laiklik, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinden biri olarak kabul edilir. Ancak, bu devrimci ilkenin ne zaman ve nasıl yerleşmeye başladığını anlamadan, bugün toplumda ne kadar önemli bir yer tuttuğunu tam olarak kavrayamayız. Laikliğin Türkiye’de ilk kez hayata geçiş süreci, halkın gözünden çok derin, köklü bir dönüşümün parçasıdır. Peki, laiklik ilkesi ne zaman hayatımıza girdi ve bu değişim, halkın günlük yaşamını nasıl etkiledi? Gelin, bu soruyu derinlemesine inceleyelim.

Laikliğin İlk Adımları: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e

Laikliğin Türkiye’deki tarihine bakarken, Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarına kadar gitmek gerekir. Osmanlı, dini bir devletti ve toplumda dinin etkisi son derece büyüktü. Ancak, 19. yüzyıldan itibaren Osmanlı, Batı’daki sanayi devrimi ve düşünsel akımların etkisiyle hızla değişmeye başladı. Tanzimat Fermanı (1839) ve Islahat Fermanı (1856) gibi reformlar, devletin dinsel otoriteden bağımsızlaşmasına yönelik ilk adımlardı. Yine de, bu dönemdeki değişiklikler, dinin sosyal hayattaki rolünü tam anlamıyla ortadan kaldırmak yerine, sadece belli bir düzen içinde kontrol etmeye yönelikti.

İlk gerçek laiklik reformu, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla başladı. Atatürk, Cumhuriyet’in ilanından sonra, toplumu çağdaş ve modern bir yapıya kavuşturmayı hedefledi. Bu doğrultuda, laiklik ilkesi, devletin tüm işlevlerinden dinin tamamen ayrılması anlamına geldi. 1924 Anayasası’nda yapılan değişiklikler, laikliğin hukuki olarak pekişmeye başlamasının temellerini attı.

Laikliğin Resmi Olarak Kabulü: 1928

1928 yılı, Türkiye Cumhuriyeti için çok önemli bir dönüm noktasıydı. Laiklik ilkesi, Anayasa’da resmen yerini aldı. 1928’de yapılan değişiklikle, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndan “devletin dini” ibaresi çıkarıldı ve laiklik, ülkenin temel ilkelerinden biri olarak kabul edildi. Bu, yalnızca devletin dinsel işlerden bağımsızlığı anlamına gelmiyordu, aynı zamanda toplumun her bireyinin inanç özgürlüğünü garanti altına alan bir adım oldu.

Ancak, laiklik ilkesinin yalnızca yasalarda yer alması, halkın bu yeni anlayışa tamamen adapte olması anlamına gelmiyordu. O dönemde, köylerde ve kasabalarda yaşayan insanlar için laiklik, çoğu zaman soyut bir kavramdı. Atatürk, bu dönüşümü toplumsal yapıya entegre etmek için, halkın eğitimine büyük önem verdi.

Atatürk ve Laiklik: Toplumdaki Değişim

Laikliğin hayatımıza girmesiyle birlikte, eğitimde, hukukta ve toplumsal hayatta birçok önemli değişim yaşandı. Atatürk’ün gerçekleştirdiği devrimler, laikliğin sadece yasal bir ilke olmaktan çıkıp, toplumun her kesimine sirayet etmesini sağladı. 1924’te din eğitimi ve eğitimde dinin etkisinin sınırlanması, devlet okullarında dini eğitim verilmesinin yasaklanması, camilerin devlet kontrolüne alınması gibi adımlar, laiklik ilkesinin toplumsal düzeyde de yerleşmeye başladığının işaretleriydi.

Birçok insan, ilk başta laiklik ilkesine tamamen karşıydı. Bunun başlıca sebebi, halkın dinle şekillenen bir toplumsal düzende büyümüş olmasıydı. Laiklik, özellikle köylerde yaşayan insanlar için bir tehdit gibi algılanıyordu. Ancak zamanla, Atatürk’ün reformları, dini ve toplumsal yaşam arasındaki dengeyi kurarak, bu yeni düzenin halk tarafından daha iyi anlaşılmasını sağladı.

Laikliğin Günümüzdeki Yeri

Laiklik ilkesi, bugün Türkiye’de toplumsal hayatın her alanına nüfuz etmiş bir ilke olarak kabul ediliyor. Ancak, laikliğin toplumdaki yeri zaman zaman tartışmalı bir hal alabiliyor. Özellikle son yıllarda, bazı kesimler laiklik ilkesinin yozlaştığını, devletin dini etkilere karşı daha duyarsız hale geldiğini savunuyor. Bu tartışmalar, Türkiye’de laiklik ilkesinin hala tam anlamıyla yerleşip yerleşmediği konusunda soru işaretleri yaratıyor.

Laiklik ve İnsan Hikayeleri

Laikliğin halk üzerindeki etkilerini daha iyi anlayabilmek için, birkaç bireysel hikayeye göz atalım. Zeynep, 1920’lerin sonunda doğmuş bir kadındı. O dönemde, kadınlar için eğitim almak, çalışmak ve toplumsal hayatın içinde yer almak büyük bir zorluktu. Ancak, Atatürk’ün devrimleri sayesinde, Zeynep’in hayatı değişti. Laiklik sayesinde, kadınların eğitim alma hakkı tanındı, Zeynep de okula gitmeye başladı. Bu, Zeynep için sadece bir eğitim hakkı değil, aynı zamanda bir özgürlük mücadelesiydi.

Diğer yandan, Mehmet, köyde büyümüş bir adamdı. 1920’lerin sonlarında, köylerinde dini eğitimin verilmesi, laikliğin getirdiği reformların en belirgin etkilerindendi. Başlangıçta bu değişim ona yabancı geldi, ancak zamanla, dinin toplumsal hayattaki etkisinin azalmasıyla daha özgür bir yaşam sürmeye başladı. O, laikliğin toplumu nasıl dönüştürdüğünü kendi gözleriyle görmüş bir insandı.

Sonuç: Laiklik İlkesi ve Toplum

Laiklik, sadece bir devlet ilkesinden daha fazlasıdır; toplumsal bir dönüşümün simgesidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, laikliği bir inkılap olarak gördü ve bu ilkenin halkın her kesimine entegre olmasını sağlamak için büyük çaba harcadı. Bugün, laiklik hala Türkiye’nin en önemli değerlerinden biri olarak kabul ediliyor, ancak zaman zaman tartışmalara neden olmaktadır.

Sizce laiklik, Türkiye’de ne kadar derinlemesine yerleşmiş bir ilke? Laikliğin toplumsal hayattaki etkileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorumlarınızı paylaşın!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
betci güncel girişsplash